Patlak Teker / Punctured Tyre:

PATLAK TEKER

Katılımcılar:
Ahmet Ögüt, Borga Kantürk, Elmas Deniz,Erinç Seymen,Gülşah Kılıç, İnci Furni, Leyla Gediz
Yer: K2 Gücel Sanat Merkezi

Tarihler: 26 Mayıs-22 Haziran 2007
Açılış: 26 Mayıs 2007, Cumartesi, saat: 18.00
Sanatçılarla söyleşi: 26 Mayıs 2007, saat: 15.00





Sergi Hakkında:

“Dönemsel ve coğrafi makro-manzaraları haritalama gerekliliği yetkin ve ikna edici yollarla yerine getirilirken tekil ve istisnai durumların ya da benzerlerin ayırdedici, özgün niteliklerinin dökümü bir ölçüde ihmal edildi. Bütünü ya da büyük kümeleri çözümleyen bakış, sanatçıları ve yapıtlarını bireysel ölçekte okurken yetersiz kalıyordu. Bu “göz tembelliği” uzun süredir yaptığımız tartışmalarda sık sık gündeme geldi: yapıtların, ait oldukları sanatçıların kimlik bileşenlerinden biri ya da birkaçına (sanatçının yaşadığı coğrafya, etnik/cinsel/sınıfsal kimliği, ilişki içinde bulunduğu kişi ve kurumlar vb) indirgenmeden ele alınması talebinde bulunurken bu adalet arayışından ilk önce kendimizin sorumlu olduğunu fark ettik ve akan suya karşı bir girişimde bulunmaya karar verdik.”“Patlak Teker” bir sanatçı ortak yapımıdır. Küratörü olmadığı gibi, belli bir kuruma da bağlı değildir.Aynı kararlılıkla, “Patlak Teker” (sözde) iletişim ağlarının oluşturduğu gürültüye, burdan doğan çıkmazlara ve küreselleşmenin başdöndürücü hızına karşı güncel sanat izleyicisini duraksamaya davet eder.Sergi kapsamında bir açık seminer düzenlenecek ve serginin gelişim sürecini belgelemek üzere iki adet fanzin yayınlayacaktır.


PUNCTURED TYRE


P a r t i c i p a n t s :
Ahmet Ögüt, Borga Kantürk, Elmas Deniz, Erinç Seymen,Gülşah Kılıç, İnci Furni, Leyla Gediz
K2 Contemporary Art CenterMay 26th - June 22nd 2007
Opening: May 26th 2007, Saturday, 18.00
Artists Talk: May 26th 2007, Saturday, 15.00


“Punctured Tyre” is a collective initiation of young artists from Turkey. The exhibition in K2 CAC/Izmir and the two concomitant fanzines are outcomes of a series of discussions held by the artists from December 2005 up until today.Whilst the need to map mainstream contemporary and geo-specific views had been filled in perfectly convincing ways, the need to capture singular/ exceptional cases or distinctive and authentic qualities of the alikes had been neglected. The view, which is useful in analysing the whole or major groups had long been insufficient in addressing individual artists and their works in micro-scale. This amblyopy had come up frequently in our discussions: just as we demand that works should not be reduced to one or a few components of the artist’s identity (such as the artist’s base, ethnic/ sexual or any class-wise definitions, and her/his relations to other individuals and institutions), we realize that we have responsibility in this pursuit of justice, thus we decided on an attempt to head against the flow.“Punctured Tyre” is an artist collabration. It is self-curated and it is independent of any insitution.Decisively, “Punctured Tyre” invites the art audience to pause up against the noise of (so called) communication networks, consequent dilemmas and the dazzling speed of globalisation.An open discussion gives start to the exhibition and two fanzines will be published in order to document the events.

www.k2org.com
www.k2text.blogspot.com

Stepne, kriko ve diğer şeyler, Erden Kosova

sergiden genel görünümler, k2 galeri, 2007








____________________________________________________________________

Toplumsal çatışkıların yoğunluk kazandığı, uyumsuzluk ve kriz halinin kronikleştiği kültürlerde güncel sanat alanında ortaya konan pratiklerin çoğunlukla kimlik olgusuna yaslandığı görülüyor. Buna koşut olarak, yapıtları yanyana koymak gibi bir ödeve sahip eleştirel ya da küratöryel pratiklerin de siyasal okumaları, sosyolojik bakışı ön plana çıkardığı gözlemleniyor. Sanata duyulan ilgiyi ve heyecanı taze tutan, toplumsal alana müdahil olabilme olasılığını hissettiren bir dinamik bu. Ama aynı zamanda türlü rahatsızlıklar da yaratabiliyor: Söylemin içinde birbiriyle çelişeduran unsurları okumak uğruna sanatın araçsallaştırıldığı, her şeyin anlam denen şeyin çerçevesine sıkıştı-rıldığı, ve anlam-dışılığın, kişisel farklılıkların, altkültürel kimliklerin, tekilliklerin gö-zardı edildiği hissediliyor.

İzmir'deki bağımsız sanat projesi K2'de gerçekleştirilen Patlak Teker sergisi tam da bu gerilim etrafında şekilleniyor. Bir yandan katılan sanatçılar üzerinde bugüne kadar oluşmuş kimlik ya da karakter tanımlamalarına (İzmirlilik, İstanbulluluk, Diyarbakırlılık; erkek, kadın ya da queer olma hali; politik mücadele alanlarında görünür olma ya da olmama, vs.) direnmek gibi bir inisiyatif söz-konusu. Diğer yandan bu tür iliştirilmiş farklılıkları aşacak ve sergideki yanyanlığa zemin kazandıracak, estetiğin ötesinde bir ortaklık arayışı kaçınılmaz olarak kendini hissettiriyor. Serginin ironik başlığı belki de en baştan bu iç çelişkinin dayattığı zorluklara işaret ediyor. Aranan ortaklığı kurmada başvurulan ilk unsurlardan biri, aslında sosyolojikleştirme eğiliminin en önde gelen ve sorunlarına rağmen kaçınmakta güçlük çektiğimiz 'kuşak' kavramı. Sergiye katılan sanatçılar öncelikli olarak belirli bir yaş kademesine ait görünüyorlar. Buna denk gelen dönemsel belirlenmişlik hali, yani tümüyle Özal-sonrası bir anlam dünyası içinde benlik kazanma durumu, serginin hazırlanması sürecinde sorunsallaştı-rılmış sanatçılar tarafından. Leyla Gediz'in duvar enstelasyonu içine saklanmış ve mani tınısına bitiştirilmiş ayrıntı sanatçının kendi kuşağına olan mesafeli bakışının ipuçlarını veriyor: "1970 Kimse yaranı bilmiyor / Zaman her şeyi silmiyor / Bağımsızlık güzel şey de / Hayat yalnız çekilmiyor". Bu dizeler kuşakla ilgili bir diğer şeye işaret ediyor: Güncel sanat alanında görünürlük kazanmış önceki kuşakların aksine Patlak Teker çerçevesinde bir araya gelenlerin temsil ettiği kuşak bugüne kadar bağımsız ve kolektif biçimde yanyana gelmek konusunda bir atılımda bulunmamıştı - Patlak Teker bir tür ilk adım bu anlamda. Fotoğraf ve video gibi ifade araçlarına ağırlık veren önceki kuşaktan farklı olarak, sergide örneklenen anlayış ortaklığı teknolojik anlamda bir geri çekilmeyi, retro olarak tanımlanabilecek, kasıtlı olarak basit, yalın, küçük ölçekli, el emeğinin dokunuşunu içeren bir malzeme kullanımını yansıtıyor. Yalnız, güncel sanatı toptan biçimde yeteneksizlikle, sanatın özü olan techne'den uzaklaşmakla suçlayan muhafazakâr tepkisellikten oldukça farklı bir anlam taşıyor buradaki geri çekiliş. Sergideki çizim vurgusu sanatçıların daha önceki işlerinde gösterdikleri malzeme zenginliği ve kavramsallığın sanatta yarattığı kırılmaya dair farkındalıkların uzağına düşmüyor. Leyla Gediz, Borga Kantürk ve Ahmet Öğüt'ün görsel ayrıntılandırılmaları bilinçli biçimde eksiltilmiş ve basitleştirilmiş desenleri, Erinç Seymen'in kelimeyi yarıda bırakan 'VATA' grafittisi, Öğüt ve İnci Furni'nin küçük ölçekli kompozisyonlarına iliştirdikleri ironik tablo çerçevelemeleri, Elmas Deniz'in metne indirgenmiş monitör kullanımı ve ansiklopedilerden kırpılıp bağlamlarından koparılarak bitiştirilmiş tarihsel fotoğrafları, Gülşah Kı-lıç'ın kullandığı fotoğrafik postere egemen olan "bazı mesafelerin keşfedilmesinde yarar var" cümlesi mutlak görünürlüğe ve el emeği romansına direnen biçimsel örneklemeler olarak sergide yer alıyor. Ulus sınırlanın dışına çıkarmamanın yarattığı sıkıntı (Kılıç), resmi kurum ikonografisinin mizahi biçimde alıntılanması (Öğüt), popülerleşen milliyetçiliğin gündelik yaşam üzerinde bıraktığı izler (Seymen), futbol kültürünü oluşturan sosyal ve sınıfsal dinamikler (Kantürk), gündelik yaşam nesnelerinin serbest salınımı (Furni), şiddet ile şevkat, yalnızlık ile ötekiyle olan mecburi bağ arasında dönenen psikolojik göstergeler (Gediz) çalışmalar arasında içerik düzleminde aktif bir iletişim kuran öğeler olarak yanyana sıralanıyor. Tekillikleri daha iyi seçebilmek için sergiyi görmek gerekiyor. Haziran sonuna kadar açık.


Erden Kosova

(bu yazi 03/06/07 tarihinde birgun gazetesinde yayinlanmistir, ahmet)

Blog Archive